Zonguldak'ın doğal varlıkları nelerdir ?

Gonul

New member
Zonguldak’ın Doğal Varlıkları: Sadece “Görmek” Değil, “Anlamak” İçin Bir Tartışma Daveti

Giriş: Farklı pencerelerden bakmayı sevenlere çağrı

Zonguldak deyince akla çoğu kişinin önce kömür gelir; oysa kent, Karadeniz’in mavi-siyah dalgalarından kireçtaşı mağaralarına, yaşlı porsuk ağaçlarından kıyı falezlerine uzanan, nefesi geniş bir doğa atlasına sahip. Bu başlıkta sadece “neler var?”ı sıralamakla kalmayalım; “nasıl bakıyoruz?”u da tartışalım. Forumu hareketlendirecek önerim şu: Veriye dayalı, ölçülebilir göstergelerle bakan arkadaşların yaklaşımı ile insan hikâyeleri, toplumsal etkiler ve aidiyete odaklanan arkadaşların yaklaşımını yan yana koyalım; gerilim noktalarını dürüstçe masaya yatıralım. İddiam net: Bu iki damar doğru bağlandığında Zonguldak’ın doğasını hem korur hem de adilce paylaşırız.

Kısa bir panorama: “Kömürün gölgesinde” parlayan doğa

Zonguldak kıyıları, özellikle Kozlu’dan Ereğli’ye uzanan hatta dalgaların oyduğu falezlerle, Karadeniz’in sert ve kandırıcı güzelliğini taşır. Filyos çevresinde deltamsı düzlükler ve uzun plaj hatları, göçmen kuşlar için durak; kıyı ardındaki kumul-çalı mozaği ise kırılgan bir yaşam alanıdır. Yer altına inince, kentin belki de en çarpıcı varlıkları karşılar: Gökgöl Mağarası gibi karstik mağaralar, damlataş oluşumlarının yanı sıra mikroiklim cepleriyle biyolojik çeşitliliğin saklı arşivleridir. Ereğli tarafındaki Cehennemağzı Mağaraları, doğal-jeolojik bir gerçekliğe kültürel katman ekler; “doğal varlık = tek başına doğa” ezberini kırar.

İç kesimlere yürüdüğümüzde, Devrek ve Alaplı hattının orman dokusu karşımıza çıkar. Gümeli’deki porsuk (Taxus baccata) ağaçlarının on binlerce yıllık Karadeniz ormanlarının yaşayan belleği gibi orta yaşlı sayıldığı bir yerde, anıt nitelikteki porsuk bireyleri “zaman”ı farklı okutur. Harmankaya Şelalesi ve çevresindeki dere ekosistemleri, ilk bakışta bir “Pazar kaçamağı” güzergâhı gibi görünse de, su rejimini, sediment taşınımını, mikro habitatları konuşmadan yapılacak her plan, kelebek etkisini tetikleyebilir. Kentin barajları (ör. Ulutan, Kızılcapınar) içme suyu ve enerji kadar, balık popülasyonları ve rekreasyon-uğrak dengesini de gündeme getirir. Kısacası Zonguldak’ın doğal varlıkları, kıyı–mağara–orman–akarsu dörtgeninde, üstüne kültürel ve ekonomik katmanlar binen canlı bir örgüdür.

“Erkek” çizgide okunan yaklaşım: Ölç, karşılaştır, optimize et

Forumlardaki birçok erkek arkadaşın (elbette herkes için değil, eğilimden söz ediyorum) getirdiği güçlü şey şu: Nesnel göstergeler ve kıyaslanabilir metrikler. “Kıyı erozyon hızları ne?”, “Mağaralarda CO₂ ve nem dalgalanması nasıl?”, “Orman yamalarında yaş sınıfı dağılımı ve habitat sürekliliği ne durumda?”, “Taşıma kapasitesi aşıldığında tür çeşitliliği nasıl tepki veriyor?” gibi sorular, kararın iskeletini kurar. Coğrafi bilgi sistemleri (CBS) ile kıyı çizgisi regresyon analizleri, mağara turizmi için ziyaretçi-süre yoğunluk eğrileri, şelale çevresi patika erozyon indeksleri, orman parçalanma (fragmentation) metrikleri… Bu çizginin avantajı: İlçe-ilçe önceliklendirme yapabilir, bütçe–fayda tablosu çıkarabilir, “etki ölçülmeden yönetilemez” duvarına sağlam bir kapı açabiliriz.

Zayıf taraf? Yalnızca optimize edilecek bir kaynak gibi görülme riski. “Neyi koruyoruz?” sorusunun cevabı, sadece tür sayısı veya ziyaretçi memnuniyeti skoru değil; bazen bir derenin kıvrımında saklı bir çocukluk hafızasıdır. Bu yaklaşım, hikâyeyi dışarıda bırakırsa, teknik olarak kusursuz ama toplumsal meşruiyeti zayıf bir plan üretir.

“Kadın” çizgide okunan yaklaşım: Hikâyeyi, duyguyu ve toplumu içeri almak

Pek çok kadın forumdaşın altını çizdiği taraf, doğanın bir “yaşam bağlamı” olduğudur. “Çocuk arabasıyla mağara çevresine erişim mümkün mü?”, “Kıyıda kadınların güvenle yürüyebileceği aydınlatma ve izleme var mı?”, “Piknik alanlarında atık yönetimi çökünce ilk kim yükü sırtlıyor?”, “Doğa deneyimi, yerel kadın kooperatiflerinin ekonomik döngüsüne nasıl bağlanır?” gibi sorular, korumanın sosyal dokusunu kurar. Bir şelaleye takılan güvenlik bariyeri, bir mağarada rehberli turda dili kapsayıcı anlatı, bir plajda tuvalet–duş düzeninin kadın ve çocuklar düşünüldüğünde yeniden tasarımı… Bunlar “küçük” değil, sürdürülebilirliğin kilit vidalarıdır.

Zayıf taraf? Yalnızca duyguya yaslandığında, etki ölçümü ve önceliklendirme bulanıklaşabilir. “Herkes mutlu olsun” niyeti iyi ama kaynak sonsuz değil; nereden başlayacağımıza dair veri, tartışmayı toprağa bastırır. Bu nedenle, hikâyeyi sayıyla, sayıyı hikâyeyle konuşturmak zorundayız.

Gerilim hattı değil köprü: İki yaklaşım nasıl buluşur?

Doğa korumada “sadece veri” ya da “sadece duygu” ikiliği bir tuzak. Zonguldak arazisi örneğinde hibrit bir çerçeve önerisi:

1. Eşik Metrikleri + Yerel Öykü Haritası: Kıyı erozyonu, mağara taşıma kapasitesi, orman parçalanması gibi kırmızı çizgileri veriyle belirlerken; aynı alanlarda yerel halkın bellek noktalarını (mezire, su gözesine dair anlatılar, geleneksel yürüyüş rotaları) haritalayalım. Karar, bu iki katmanın kesişim kümelerinde büyüsün.

2. Kademeli Ziyaretçi Yönetimi: Gökgöl ve Cehennemağzı gibi kırılgan alanlarda saatlik rezervasyon–kota sistemi (veri çizgisi), eşzamanlı olarak rehberlerin dil ve anlatısını kapsayıcı, toplumsal hafızayı görünür kılacak şekilde güncellemek (duygu-toplum çizgisi).

3. Kıyı–Orman–Su Bağlantılılık Koridoru: Filyos kıyı bandından içerdeki orman yamalarına uzanan ekolojik koridorları CBS ile tanımlayıp (veri), bu aks üzerinde kadınların ve çocukların güvenli erişimi için aydınlatma, durak, yönlendirme ve bakım protokollerini birlikte tasarlamak (toplumsal).

4. Yerelde Ekonomik Döngü: Ziyaretçi harcamasını, kadın kooperatifleri ve genç rehber ağlarıyla ilişkilendirmek; atık yönetimini ücretlendirme–iade modeliyle sürdürülebilir kılmak. Böylece “koru–kazan–paylaş” döngüsü somutlaşır.

Zonguldak özelinde öncelik alanları: Ne nereden başlamalı?

- Kıyı Şeridi ve Falezler: Erozyon–fırtına risk analizi + yürünebilirlik ve güvenlik. İzleme istasyonları kurulurken, kıyı kullanım rehberi toplumsal cinsiyet ve erişilebilirlik perspektifiyle güncellenmeli.

- Mağaralar (Gökgöl, Cehennemağzı ve diğer karst sistemleri): Taşıma kapasitesi, CO₂–nem izleme; rehber anlatısında “bilim + efsane” dengesi. Çocuklar ve yaşlılar için süre–dinlenme noktaları tasarımı.

- Orman ve Yaşlı Ağaçlar (Gümeli porsukları çevresi): Ziyaretçi basıncını yaymak için rotaların halka hâlinde dağıtılması; kök bölgesi koruma şeritleri; yerel rehberli “sessiz yürüyüş” konsepti.

- Şelaleler ve Dere Ekosistemleri (Harmankaya ve benzerleri): Patika erozyonunu azaltan boardwalk’lar, suya sabun–detaycı temizlik müdahalelerini sınırlayan kurallar; piknik alanında atık ayrıştırma ve depozito uygulamaları.

Tartışmayı ateşleyecek sorular: Buyrun, söz sizde

- Ziyaretçi kotası (ör. mağaralara saatlik sınırlama) gelir kaybı mı getirir, yoksa deneyim kalitesini artırarak uzun vadede daha adil bir kazanç mı?

- Filyos kıyısında yürünebilir bir “yavaş rota” ağı kurmak, araç trafiğini ve kıyı tahribatını gerçekten düşürür mü? Veriye mi, sezgiye mi güvenelim?

- Gümeli’de anıt nitelikteki porsukların çevresinde “sessiz bölge” ilanı yapılmalı mı? Bu, yerel halkın geçim pratikleriyle nasıl dengelenir?

- Cehennemağzı’nda kültürel anlatıyı zenginleştirmek ziyaretçiyi artırır; peki taşıma kapasitesi aşıldığında hangi eşikte “dur” demeliyiz?

- Kıyı güvenliği (aydınlatma, kameralar, acil durum hatları) kadınların doğaya erişimini gözle görülür biçimde artırır mı? Bunu nasıl ölçeriz?

- Şelale çevresinde depozito–iade modeline geçsek, atık sorununu hangi oranda azaltırız? Pilot uygulama nerede başlasın?

Son söz: Zonguldak’ı korumak, tartışmayı doğru kurmaktan geçiyor

Bir tarafın “ölçmeden yönetemeyiz” uyarısı ile diğer tarafın “insanı ve hafızayı dışarıda bırakırsak, koruma meşruiyetini kaybederiz” kaygısı aynı masada haklı. Zonguldak’ın doğal varlıklarını anlamak; kıyıdan mağaraya, ormandan dereye bir harita okumak kadar, o haritanın kenar boşluğuna yazılan insan hikâyelerini ciddiye almakla mümkün. Gelin, bu başlıkta hem veri setlerini hem de yerel anlatıları paylaşalım; anlaşamadığımız yerde de metodoloji konuşalım. Çünkü bu kentin doğası, yalnızca gözümüzün gördüğü değil, birlikte kurduğumuz dengenin ta kendisi.